"Höge" veya "Huggah" şeklinde telaffuz edilen *Hygge akımı ilk olarak 18.Yüzyılda Danimarka'da başlayarak bugün evlerimizdeki pek çok dekoratif eşyaya ilham kaynağı olur. Dan Kültürüne özgü bu akımın Türkçe bir karşılığı olmasa da pek çoğumuzun sosyal medya vasıtasıyla aşina olduğu yönleri var. Başlangıçta "Hygge" fikri Danimarkalı insanların -60 derecelere dayanan hava koşulları sebebiyle evlerinde, dost meclislerinde uzun ve soğuk geceleri, samimi ve sıcak atmosferlere dönüştürme doğrultusunda ortaya çıkmıştı. Kimi zaman yalnız, kimi zaman aile ve dostlarla kurulan ortamlara, alıştığımız şekilde sadece çay, kahve, kurabiyenin değil varsa şömine ateşinin, mumların, müziğin, hediyeleşmenin eşlik ediyor, evi yuvaya dönüştürürken uyumluluk esas alınıyordu.
Zamanla minimalizm ile sentezlenerek sade ama kaliteli yaşam felsefesi haline evrilen Hygge akımı "anda ve mekanda kalma" isteğini de karşılamaya başlar. Hayatın tekdüzeliğinden uzaklaşarak insanın kendine çekildiği bu anın en cezbedici yönü, çabasızca oluşturulabiliyor olmasıdır. Bu doğrultuda da orijinallerini taklitlerinden ayırabilen bir bakış açısı kazandırır.
"Şimdi burada olmak vardı." diyerek iç çektiğimiz bu kültür pandemi süreciyle elbette revaca taşınmış oldu. Madem evde kalacaktık o halde evimizde manzara tesiri oluşturmalı, restoran lezzetlerini taşımalı ve yine ev konforunu karşılamalıydı. Kimisi Hygge'den habersizce kimisi de bu kültürün gayet bilincinde hatta adeta aynaya bakarcasına kopyasını oluştururken dekor firmaları ürünlerini fahiş karşılıklarla tüketim çılgınlığının kucağına bırakıyordu. Peki onca çaba çabasızlığı taklit etmek için mi? Tam da bu noktada sosyal iletişim ortamlarının yanıltıcı efekti, sadenin gösterişini yapmaya teşvik ediyor. Bu algının tüketimsel iradesizlikten kaynaklandığını düşünecek olursak aslında seçim satın alma yöneliminde hangi yönümüzün daha ağır bastığına dayanıyor; Hygge akımını evlere taşıma girişimi ardına gizlenmiş kalıcı huzur arayışı. Bu da ne mümkündür, ne de gerçekçi.
Denge gereksinimi olan hislerimizin devamlılığı olmadığı gibi, bir yaşam felsefesini özümseyebilmek için bileşenlerinin ve aslında ne olduğunun iyi kavranabilmesi gerekiyor. Sağlanamadığı durumda da hislerin bile bedeller karşılığında otomatiğe bağlanacağı bir noktaya doğru sürüklenişe geçmek kaçınılmaz gözüküyor.
1.The Little Book of Hygge
Comments