top of page

GEÇMİŞ ÇANLARI



 



Çanlar çalıyor. Ve bir saat sesi vardı Trik... Trak... Nerden geliyordu bu ses? Etrafıma bakındım ama kilise yoktu. Fazlasıyla insan topluluğu içinde zamanın yavaşlamaya başladığını hissediyor, insanların hareket hızını görüyor,

ağız hareketlerini okuyabiliyorum.

Kalbim, her çan değdiğinde ağzımdan çıkacakmış gibi oluyor. Nefes almamaya başlıyorum. Bu çan sesi bana bir şeyi hatırlatmaya çalışıyor. Neydi bu ?

Neydi? Kalbim ağzımda atmaya başlıyor. Nefes almak için koşuyorum. Nereye gideceğimi bilmeden... Ayaklarıma kramplar giriyor. Parmaklarım kırılacak gibi hissediyorum. Kurtarın beni bu cehennemden ! Alın beni burdan. Saat ve çan sesi karışmış vaziyette yaklaşıyor,yoksa ben mi yakınlaşıyorum. Burası neresiydi? Koskocaman ağaçlar gökte bir dolunay

ve

uzaktan yanan kırmızı bir ışık. Bir yere toplanmış bir insan topluluğu görüyorum. Hiç kimsenin yüzünü göremiyorum. Her yer buğulu Bir kulübe var. İçeriye girmeye çalışıyorum. Bebek ağlama sesi çan sesiyle yükselmeye başlıyor. Daha çok yakınlaşıyorum bebeğe Hey! Hey! Bu.. Bu bendim ! Yanımdakiler de kimdi? Buğulu herkes... Ben nasıl burda olabilirim. Bacalardan kırmızı dumanlar tütüyor. Şaşkınlıkla elime verilen bebeğin ben olduğunu hala idrak edememişken, çan sesleri kulaklarımı tırmalıyor. Ayaklarım kan revan içinde. Çanlar durdu .

Saat sesi en dibe indi. Üzerime kuş kadar bir hafiflik çöktü. Bir saniye bebek hareket etmiyordu. Kollarımı hareket ettiremiyorum. Geçmişe gitmiş, kendimi dahi bulmuşken, yere düşürüyorum. Ben gelecekten bile, kendim ölüm getiriyorum.



 

bottom of page