Göçmen Yahudi olan bir ailenin dördüncü ve son çocuğu olarak İtalya’da doğan Amedeo Clemente Modigliani, çocukluğunda üst üste geçirdiği verem ve tifo gibi hastalıklara, ailesinin de geçim sıkıntısı eklenince lise eğitimini bırakmak zorunda kaldı. İçinde zaten yoğun sanat sevgisi taşımakta olan Amedeo, eğitimini de sağlık sorunları nedeniyle yarıda kesmek zorunda kalınca ailesinin de destekleri ile sanata yönelerek resim dersleri almaya başladı. Floransa ve Venedik’teki güzel sanatlar okullarında eğitim gördü ve bu sırada birçok hastalık geçirmiş olan sağlıksız bünyesine rağmen ne yazık ki uyuşturucu ile tanıştı.
İsminin zor söylenmesi nedeniyle arkadaşları ona "Modi" demeye başladı. O dönemler sanatın başkenti olan Paris’e taşınan Modi’nin burada yolu ressam Pablo Picasso ile kesişti. Picasso, Amedeo’nun önce dostu sonra ise düşmanı olacaktı. Yaşadığı bölgenin de etkisi olmalıdır ki, burada alkol bağımlısı oldu. Bağımlılıkları ve Modi’nin hayatındaki kaos Picasso ile Modi’nin arasındaki gerilime sebep olurken Picasso’nun parası ile gösterdiği büyüklük ve kibri de Modi’nin ondan uzaklaşmasına ve aralarında şiddetli bir anlaşmazlığa neden oldu. Modi, bu süre içerisinde Paris'te geçinmek bir yana, hayatta kalmakta bile oldukça zorlanıyordu. Şehrin sanatın merkezi olması sebebiyle şehirde kendi mesleğinden oldukça iyi kazançlar elde eden meslektaşları varsa da Modi, onlar kadar kazanamamasını kendi ağzından ancak tek bir şekilde ifade edilebilirdi:
“Samimi olarak söylüyorum, hayatım umurumda bile değil!”
Kısa zaman içerisinde yaşadığı bölgede ün salmıştı. Ancak bu ününün sebebi tabloları ve yaptığı işler değil, ortamlarda girdiği kavgalar, karmaşık ilişkileriydi. Marjinal ve kaotik yapısı, doğallığı, Yahudi oluşu, serseri kişiliği gibi nedenlerle hem insanlar ile geçinmekte sorunlar yaşadı hem de nü resimlerindeki detaylar sebebiyle polislerle başı sıklıkla belaya girdi. Tanıştığı insanların da etkisiyle bir dönem heykeltıraşlık yaptıysa da yokluk ve sağlık gibi nedenler ile resme geri döndü.
"İngiliz ressam Nina Hammnet 1914'te Montparnasse'ye vardığı ilk gece bir kafede otururken; yan masadaki adam ona hayran hayran bakıp gülümsedi. Daha sonra reveransını yapıp kendisini ''ressam ve Yahudi'' olarak tanıttı. Bu kişi tahmin edebileceğiniz üzere Modigliani'den başkası değildi. Herkes tarafından takdir edilen iyi bir espri anlayışı vardı."
Resim dersleri vermeye başlayan Modi, hayatının dönüm noktalarından biri olacak bir sürece adım atarak 19 yaşındaki öğrencisi Jeanne Hébuterne ile tanıştı. Bu tanışıklık ile henüz haberi olmasa da Jeanne, hayatına birçok kadın girmiş ve ilişki yaşamış olan Amedeo’nun 35 yıl süren hayatında ayrı bir yere sahip olacaktı.
Yalnızca bir iş ilişkisi olmaktan çıkan bu tanışıklığın sonucunda Amedeo ve Jeanne birlikte yaşamaya başladı. Koyu Katolik ve Yahudi olan apayrı iki ailenin çocuğu, ailelerinin karşı çıkmasına rağmen birlikteliklerini devam ettirdi. Ailesi ile tamamen iletişimi kopan Jeanne, Modigliani’nin çocuğuna hamile kaldı. Modigliani gibi artık o da sefil bir sanatçı hayatı yaşamaya mecburdu. 1918 yılında doğan bebeklerine bakacak kadar paraları yoktu. Bu kısa sürede Jeanne bebeğini bir daha göremeyecek olsa dahi annesine bırakacak kadar Modigliani’ye bağımlı hale gelmişti. Modigliani’nın darmadağın hayatını toparlamaya ant içmiş, insanlar tarafından işittiği kötü söylemleri kulakları duymaz hale gelmişti.
Jeanne'nin de sevgisi ile Modigliani, bir süre sonra işleri yoluna koymak için çabalamaya başlasa da o zamana kadar hayatına girmiş olan insanlar, düşmanları ve özellikle yazının başında bahsettiğimiz baş düşmanı Picasso, bu çabanın boşa çıkması için elinden geleni yapacaktı. İlk kişisel sergisini açarak iyi kazançlar elde etmeyi düşünse de, polislerin sergisini basması ve tablolarına el koyması sebebiyle hayal kırıklığına uğradı. Bu hayal kırıklığı belki de şu zamana kadar yaşadıklarının en büyüğüydü çünkü Jeanne yeniden hamile kalmıştı ve paraya ihtiyaçları vardı.
Hamileliğini öğrenmesi sonucu Jeanne gururunu bir kenara koyup, Picasso’dan yardım istediyse de artık çok geçti. Çünkü Modigliani, boğuştuğu tüberküloz hastalığından dolayı 1920 yılında hayatını kaybetti. Hamile olan Jeanne, ailesinin yanına taşındı fakat Modigliani’den ayrı kalmaya ancak iki gün dayanarak 21 yaşında kendini evlerinin penceresinden atarak intihar etti.
Çoğu portresinde gözler yerine iki derin boşluğa yer veren ve bunun sebebi olarak daha çok ruha önem verdiğini söyleyen Modigliani, Cemal Süreyya'nın "Aslan Heykelleri" adlı şiirine ve hayatının ele alındığı "Modigliani" isimli bir biyografik dram filmine de konu oldu. Dışavurumcu, resimlerinde özellikle yüzleri ve boyunları uzatması ile ünlenen, çoğunlukla nü resme dayalı bir sanat anlayışına sahip bir ressamdı. Ne yazıktır ki hayatı boyunca sefillik ve kaos içinde yaşadı, kabul görülmedi ve değeri vefatından sonra anlaşılan ressamlar arasında yerini aldı. Trajiktir ki Madame Pompadour, Nu Couche, Redhead Girl in Evening Dress gibi tabloları yaşadığı dönemde en az ilgi gören eserleri olsa da daha sonra birçok ressama ilham kaynağı oldu. Şu anda da tabloları yüzlerce dolara satılmakta…
Ufkumuzu genişleten, çizerken eğiten ve öğreten tüm sanatçılarımıza sevgiyle!
Comentarios