Sizlere bu yazımda Mahmut Yesari’nin biyografini yazmak yerine bende bıraktığı izlerden bahsetmek istiyorum. Arama motorlarına adını ve soyadını yazdığınızda ise onunla ilgili her bilgiye ulaşabilirsiniz zaten.
Benim, Mahmut Yesari ve eserleriyle tanışmam bir tesadüf sonucudur. Bir gün Kızılay’da Evrensel Kitabevi’ne girmemle başladı hikâye. Kitabevini gezerken daha doğrusu Türk edebiyatı rafına bakarken arada sıkışmış, tek başına kalmış bir kitap gördüm. Elime almamla birlikte aramızda bir çekim olduğunu hissettim. Kitap resmen bana ‘Beni okumalısın, buradan beni almalısın.’ diye bağırıyordu. Kapak tasarımı, sayfaların saman kâğıt oluşu, eserin ismi baya dikkatimi çekmişti. Bir de bu zamana kadar nasıl bu beyefendiyi duymadım diye kendimi sorguluyordum. Eserin adını ise Bir Namus Meselesiydi. Kitabı aldığım gibi metroda göz gezdirmeye başladım. Eserin ilk sayfalarında Mahmut Yesari’yi sıradan tanıtmak yerine onun hakkında araştırma yapmış kişilere yer verilmişti. Başkalarının gözünden bir yazarı tanımak benim için değişik bir deneyim olmuştu. Bir sürü eseri bulunan, bunların içinde hiç yayımlanmamış tiyatro metinleri, hikâyeleri, romanları yer alıyordu.
Mahmut Yesari’yi araştırmaya başladım, gerçekten de çoğu eseri yayımlanmamış, yayımlananlar ise yeni basıma gitmemişti. Çoğu eseri devlet kütüphanelerinde yer alıyordu. Bu kadar üretken bir yazarın eserlerinin böyle heba edilmesi beni hem şaşırtmış hem de üzmüştü. Büyük bir şaşkınlıkla kendimi sürekli sorgularken buluyordum. Ne ilkokulda ne lisede ne de üniversitede adı geçmişti bu yazarın. Benim eksikliğim mi yoksa eğitim sisteminin mi bilemiyorum. Neyse ki ben onu ya da o beni bulmuştu sonuçta.
Eseri okumaya başladığımda kendimi eserin içinde buluyordum. Çünkü eser o kadar sade bir dile ile yazılmıştı ki tamamıyla gerçekten yaşıyormuşum gibi hissediyordum. O şiveler, ağızlar, üsluplar bir nehir gibi akıp gidiyordu. Konusu, olay örgüsü, anlatım biçimi her şeyiyle bence çok güzel bir eserdi. Bir çırpıda bitirivermiştim. Tabii bununla yetinmeyip yazarın eserlerini toplamaya başladım. Önce Su Sinekleri, Bağrı Yanık Ömer, Sivrisinekler Kralı, Yakacık Mektupları, İstanbul’un Antika Tipleri şimdilik bunlara ulaşabildim. Mahmut Yesari’yi okumaya başlayınca ne demek istediğimi daha net anlayacağınızı düşünüyorum. Kendisi etrafını, çevresini çok başarılı bir şekilde gözlemleyen bir yazar. Kimi eserinde katılımlı bir gözlemci iken bir başka eserinde katılımsız gözlemci rolüne bürünmüş. Yaşadığı coğrafyayı, coğrafyasındaki insan tiplerini, karakterlerini analiz etme ve sonuçlandırma başarılı bir yazar. Tüm bunları yaptığı gibi kişilerin duygu durumlarını da gayet iyi bir şekilde çözümleyebilen bir kişi Mahmut Bey. Kendisi hepsinin yanında çokta gerçekçi bir yazar.
Bence Hüseyin Rahmi, Sabahattin Ali, Tarık Buğra, Halide Edip, Yaşar Kemal ve nice tarihe imzasını atmış yazarlarımız gibi Mahmut Yesari’nin de unutulmayanlar arasında imzasının olmasını isterim.
Umarım bu yazımı okuduktan sonra bir eserini alıp inceleme şansı tanırsınız kendinize,
Sevgilerimle…
Mahmut Yesari’yi inceleme fikri sunduğun için teşekkürler. Son kısımdaki Halide Edip örneğine katılmıyorum. Bence sanat bakımından kusurlu bir yazar. Girizgahında gayet hoştu eline sağlık.