top of page

İPEK BÖCEĞİ VE İPEK’İN HİKAYESİ

ANTİK ÇAĞDAN GÜNÜMÜZE, DÜNYA’NIN EN LÜKS KUMAŞININ TARİH


 


İpek, dut ipekböcekleri (böcek larvaları) tarafından yapılan kozanın yumuşak koruyucu kabuklarından üretilen ince, pürüzsüz bir malzemedir. İpek bilimsel ismi "Bombyx mori "olan ipek böcekleri tarafından üretilen, protein yapısındaki liflerdir. Farklı böcek ve örümcek türleri tarafından da üretilebilir. Ancak dünyadaki ipek üretiminin başlıca kaynağı ipek böcekleridir. İpek böceklerinin larvalarını korumak amacıyla etraflarına ördükleri kozalar ipek liflerinden oluşur. Günlük hayatta kullandığımız ipek bu kozalardan elde edilir.



İpek ve ipekböceğinin hikayesi M.Ö. 2640 yıllarına dayanmaktadır. Konfüçyüs'ün anlattığı en yaygın hikâyeye göre M.Ö. 2640 yılında, Çin İmparatoru Hoangti'nin eşi kraliçe Xiling saray bahçesinde yürüyüş yaparken, birkaç dut ağacının yok edilmesinden ipekböceklerinin sorumlu olduğunu keşfetmesiyle başlamıştır ve Konfüçyüs'ün hikayesine göre; 'kraliçe Xiling birkaç koza topladı ve dinlenmek için oturdu. Öyle oldu ki, dinlendiği sırada çayını yudumlarken, topladığı kozalardan biri sıcak çayın içine düştü ve ince bir iplik halinde çözülmeye başladı. Kraliçe Xiling, bu ipi parmaklarını kıvırarak iplerinin etrafına sarabileceğini buldu. Daha sonra, imparator Hoangti' yi bu konuda bilgilendirerek gerekli çalışmaları yapmak için hazırlıklara başlanmış ve ipek ipliğinin üretimini yapmak için ipekböceği çiftlikleri kurulmuştur.'




O yıllarda, ipekböceği çiftliği yalnızca kadınlarla sınırlıydı onlar hasat ve dokumadan sorumluydular. İpek hızla bir statü sembolü haline geldi ve başlangıçta sadece kraliyet ailesi ipekten yapılmış giysilere sahip olma hakkına sahipti. Kurallar yıllar içinde kademeli olarak gevşetildi ve nihayet Qing Hanedanlığı döneminde (MS 1644 – 1911), en düşük kast olan köylüler bile ipek giyme hakkına sahip oldu. Han Hanedanlığı döneminde ise, (MÖ 206- MS 220) ipek o kadar değerliydi ki para birimi olarak da kullanılıyordu. Hatta devlet memurlarına maaşları ipekle ödeniyor, çiftçiler vergilerini tahıl ve ipekle ödüyorlardı. İpek, imparator tarafından diplomatik hediye olarak da kullanılıyordu.


Bu egzotik kumaşa olan talep sonunda ipeği batıya götüren ve doğuya altın, gümüş ve yün getiren, şimdi “İpek Yolu” olarak bilinen kazançlı ticaret yolunu yarattı. Altından daha değerli olduğu düşünülen en değerli metadan dolayı İpek Yolu adını almıştır. İpek yolu; Doğu Çin’den Akdeniz’e altı bin kilometreden fazla uzanıyor, Çin Seddi’ni takip ediyor, Pamir sıradağlarını tırmanıyor, günümüz Afganistan’ı geçiyor ve Şam’daki büyük bir ticaret pazarıyla Orta Doğu’ya gidiyordu.


İpekböceğinin anavatanı Çin olduğu için ülke, yüzlerce yıldır dünyanın tek ipek üreticisiydi. Ama, ipek yapımını sırrı, MS 330 – 1453 yılları arasında güney Avrupa’nın Akdeniz bölgesi, Kuzey Afrika ve Orta Doğu’da hüküm süren Bizans İmparatorluğu aracılığıyla dünyanın geri kalanına ulaştı. Başka bir efsaneye göre, Bizans imparatoru Justinianus için çalışan keşişler, MS 550’de içi boş bambu kamışlarının içine gizlenmiş ipekböceği yumurtalarını Türkiye’ye üzerinden batıya kaçırmasıyla yayılmıştır. Ancak Bizanslılarda Çinliler kadar ketumdu ve yüzyıllar boyunca ipek kumaş dokuma ve ticareti katı bir imparatorluk tekelindeydi. Daha sonra yedinci yüzyılda Araplar İran’ı fethettiler ve bu süreçte muhteşem ipeklerini ele geçirdiler. İpek üretimi böylece Araplar büyüdükçe Afrika, Sicilya ve İspanya’ya yayıldı.


Dünyada bu gelişmeler olurken 1453 yılında İstanbul’un fethinden 1838 yılına kadar ipekböcekçiliğinin Türkiye’deki durumu hakkında Bursa ve civarında daha fazla geliştiği dışında bir bilgi yoktur.



Sonuç olarak, bir çoğumuzun tırtıl olarak tanıdığı ipekböceği ve onun sağladığı ipek ipliğinin geçmişten günümüze hikayesi bu şekildedir. İpek çok değerlidir çünkü kaliteli bir ipek elde etmek isteniyorsa kozanın ipekböceği tarafından delinmemesi gerekir. Bu nedenle söylenir ki; “İpek böceği kozadan çıkarken alın teriyle ördüğü ipeği yırtıp parçalar… Bu yüzden çiftçiler ya ipeği seçerler ya ipekböceğini…. İkisini birden koruyamazlar…”


 

bottom of page