top of page

SAYILARIN İSİMLENDİRİLMESİ


 

Çok eskiden insanların saymaya gereksinimi yoktu. Çünkü çevrelerinde aynı türden çok fazla şey olmazdı. Ama tarımla birlikte ilk köyler de kurulmaya başlandığında insanlar da sayılara ihtiyaç duymaya başladılar. Bu durum teknolojinin gelişmesiyle birlikte çok daha ihtiyaç haline geldi. Bu yüzden çocukluğumuzdan bu yana sayılar bizimledir.

Küçük bir çocuğun ilk büyük entelektüel başarılarından biri nasıl konuşulacağını öğrenmektir ve hemen ardından saymayı öğrenmek gelir. Çocukluğumuzun ilk yıllarından itibaren, sayı sistemimize o kadar bağlıyız ki, bu yeteneği henüz geliştirmemiş olan insanların karşılaştığı sorunları düşünmek bile hayal gücüdür. Aslında sayı kavramını geliştirmemize yol açan olayların sırasını öğrenmek imkansızdır. Ama yapılan çalışmalarda görülüştür ki, en eski kabilelerde bile, gelişmiş olmasa da yerine getirmeleri gereken görevler için yeterli olan bir sayı sistemi vardı. Örneğin yiyecek toplama işiyle meşgul olduklarında ya da etrafındaki olan olayları bir düzene sokmak için bir sayı fikrine ihtiyaç duyduklarını keşfettiler. Dahası, tamamen yerleşik hayata geçtiklerinde ekilen bitkiler ve sahip oldukları hayvan sürüleri için daha da büyük sayı sistemine önemli derecede ihtiyaç duymuşlardır. Aslına bakarsanız, bu sayma yeteneğinin nasıl ve ne zaman geliştiği hiçbir zaman bilinmeyecek, ancak insanların kalıcı yerleşim yerleri bile oluşturdukları zamana kadar saymanın iyice geliştiği kesindir.



Bir sayının gelişmesinin belki de en temel adımı, sayma yeteneği değil, sayının belirli bir nesneler grubuna basit bir bağlılık yerine gerçekten soyut bir fikir olduğu görülebilmektedir. Örneğin, dört kuşun iki kuştan farklı olduğunu ifade etmek, atalarımızın bu durumu kavrayışı içinde olabilir, ancak dört kuşla bağlantılı 4 sayısını dört odayla bağlantılı olarak 4 sayısına bağlamak aslında basit bir adım değildir. Bir sayıyı belirli bir nesnenin niteliklerinden biri olarak ilişkilendirmek, gelişimin önünde büyük bir engel olabilmektedir. Çünkü, 4 sayısı, atıfta bulunulan nesneden bağımsız olarak zihne belirli bir kelime olarak kaydedildiğinde, birey sayılar için bir notasyon sisteminin geliştirilmesine doğru adım atmaya ve oradan da da aritmetiğe doğru ilk adımı atmaya hazırdır.

1960’ta Kongo’nun İşango bölgesinde bulunan üzeri çentiklerle dolu bu şey bir Babu atalarını uyluk kemiğidir. O tarihten beri İşango Kemiği olarak anılır. 20.000 yıldan daha yaşlı bu kemiğin üzerindeki çentikler atalarımızın daha o dönemlerde bile bazı şeyleri saydığını (belki avladıkları hayvanları, belki grupların kaç kişi olduğunu, belki de günleri) gösteriyor. İşango Kemiği günümüzde Brüksel’de bir müzede sergilenmektedir. Çentik atarak saymak yavaş bir işlemdir. Her sayı için o kadar çentik gerekir. Özelikkle Mısırlıların matematikte özellikle de geometride iyi olduklarını inşa ettikleri devasa piramitlerden anlayabiliyoruz.





Mısırlıların uyguladıkları sistemler günümüz toplumunda en eğitimli kişiler tarafından bile hala kullanılmaktadır. Tüm sayma, nihayetinde, sayılan şeylerden başka bir şeye atıfta bulunmayı içerir. İlk başta taneler veya çakıl taşları ya da nesnelere benzetmeler ile yapılıyordu, ancak şimdi sayıların adları olan ezberlenmiş bir kelime dizisine sahiptir.


 

bottom of page