top of page

Sirke Kız: Feminist bir Shakespeare mümkün mü?




Anne Tyler'ın "Sirke Kız"ı, Shakespeare'in "Hırçın Kız"ının yeniden anlatımıdır. Tyler'ın evle ilgili ayrıntılar, ailevi çatışma, duygusal kararsızlık, keskin bir mekan duygusu üzerinden vurguladığı özgün tarzı, kitap boyunca kendini gösterir. Tyler’ın "Hırçın"ı Katherine, kız kardeşi Bunny ve babası Louis Battista ile birlikte yaşayan 29 yaşında genç bir kadındır. Kate ev işleriyle pek uğraşmaz, babasının özenle hazırladığı yemek listesine riayet eder, vergi formları, yemek masasının bir ucundaki bir yığın makbuz arasında sıkışıp kalır asosyal bir hayat sürer. Sürekli olarak başının belada olduğu bir anaokulunda çalışmaktadır. “Çocuklardan nefret ettiği doğru değildi... Sadece sanki tıpatıp aynı 'mikrofiylum' un üyeleriymişler gibi her çocuğu sevmiyordu” Bu "mikrofilyum" sözcüğü anlamlıdır, çünkü Kate'in ailesinin huylarının ve Tyler'ın Shakespearevari entrikasının kaynağı, Dr. Battista'nın üniversitedeki hemen hemen herkesin hiçbir yere varamayacağını düşündüğü karmaşık bir proje üzerinde çalışan eksantrik bir biyolog olmasıdır. Tabi Shakespeare'in orijinal başlığının açıkça ilan ettiği bir kavram da günümüz neşriyatında gözden kaçar: "Cadalozun ehlileştirilmesi" anlamı taşıyan "The Taming of the Shrew" modern literatürün kibar ve sarmalayıcı kucaklayışı altında yumuşatılarak ‘sirke’ ye kadar indirgenmiştir ki bir yüzyıl önceki ‘hırçın’ seçimi de gerçek anlamı karşılamaktan çok uzaktır. Bu bağlamda Tyler’ın hikayeye feminist bir çehre verebildiğini söylemek zordur.


Şovenist ve kadın düşmanı davranışları yeren ve aynı zamanda toplumsal geçerliliklerini yeniden onaylayan anlatı, aynı orijinal metinde olduğu üzere parodi ve idealler arasındaki ayrımı bulanıklaştırır. Katı bir rönesans cinsiyet hegemonyası ve benzer şekilde cinsiyet güdümlü bir hiyerarşinin kalıntıları üzerine inşa edilen anlatı, ortamın bir ürünü olan “hırçınlık” algısını ve böyle bir terminolojinin baskısı altında yaşanan kişisel dönüşümü eleştirir. Aşk ve evliliğin bağlamlar aracılığıyla görüntülenme ve yeniden ortaya çıkma biçimleri, anlatıların temel temalarının bütünlüğünü ve yankılanmasını açığa çıkarır. Güçlü iradenin, bağımsızlığın ve kibirin yansıması olarak hem orijinal metin ve hem de yeniden yazım kendi ortamlarının ‘huysuz’ (cadaloz/cadı) simgesini sahiplenirler. İster açık sözlü ve kinci olarak kabul edilsin, ister sadece cazibesiz ve açık sözlü olsun, Katherina'nın kadın kahraman olarak işlevi, bu metinlerin bağlamlarının ataerkil omurgalarını ortaya çıkarmaktır.


Oyunun metateatrik açılışında, kadın karakterlerin minimuma indirgenmiş sahne varlıkları, dönemin cinsiyet rolleri arasında katı bir sekülerleşmeye öykünür ve kritik bir biçimde erkek karakterlerin bakış açısıyla Huysuz Kız’ın niteliklerine ilişkin sert bir yargıda bulunur. Örneğin oyunda Hortensio Katherina’nın tavrını terbiyesiz ve istenmeyen bir olgu olarak yansıtır, "daha nazik, daha yumuşak bir kalıptan olmadıkça senin için eş yok" der ve geleneksel Rönesans kadınının paradoksal bir temsilini aşılar: ahlaksız, iffetsiz ve itaatsiz. Bununla birlikte, Shakespeare'in sahneleme yönü ve mizahi tonu, derin bir güvensizlik ve kıskançlık duygusunu beslerken, Kate’in ‘huysuzluğunun’ gerçek niyetini küçümser. Dahası, Gremio ‘nun "Cehennemin dibine kadar yolun var. Bu huysuzluğunla kim ister seni?" yargısı, Padua'nın sosyal karakterini tanımlayan kargaşa için tarihsel bir kamusal utanç ve ceza ortamını ortaya koyar.



Anne Tyler'ın kadın kahramanın "somurtkan", daha az yoğun bir versiyonuyla yaptığı girizgah, karakteri, sığ, ergen dünyasında yalnızca kabul ve değer görmek için çabalayan "canlı ve sevimli bir kadın kahraman" haline getirir. Tyler, oyundaki erkek sesleri aracılığıyla kadının huysuzluğuna dair spekülasyonu, karakter profilini çerçeveleyen omnipotent bir anlatı sesinin aracı kılar.


Kate'in ironik bir şekilde besleyici, nazik ve evcilleştirilmiş bir parçası, bahçenin sembolik ortamında okuyucuya tanıtılır ve babasından gelen telefon aramasının ardından sakin ruh halinin ara sıra bir baskı duygusuna dönüşmesine, başlangıçtan beri Kate’in boyun eğen konumu aracılığı ile aşılanan erkek egemenliği temasının yürürlüğe girmesine izin verilir.


Ancak Kate, modern basmakalıp kadının evcilliğinden şikayet ettiği için kendine özgü, ilkeli bir figür olarak öne çıkar. "Güzellik salonlarında sohbete dalmak” ve “amaçsızca yürüyen chihuhualar” gibi bağlamsal zaman normları, vicdanı sorgulayan anlatı sesi üzerinden sarkastik ve alaycı bir tonla reddedilir. Böylece Kate’in ‘huysuzluğu’ da Shakespeareyen bir düzeyden modern bağımsız bir statüye yükseltilmiş olur. Anlatı seçimlerinin kısıtlayıcı bağlamları, insanlığın bireyselliği bastırma ve evcilleştirilmiş, sabırlı ve huysuz olmayan bir kadın modeline dair toplumsal ideale riayet etme eğilimlerini örneklemektedirler.


Feminizm ve kadınların özgürleşmesiyle eşzamanlı olarak modernize edilen Sirke Kız'a nüfuz eden değerler, ‘cadalozun ehlileştirilmesi’ bağlamını aşar ve yaşanan kişisel dönüşümlerle altta yatan bir katarsis sağlar. Katherina’nın dramatik sonu, oyunun kapanıştaki sosyal bildirisi olarak, Shakespeare'in büyük ölçüde biçimlendirilmiş, itaatkar bir eş ifadesini, hem gerçek bir aydınlanmayı hem de hiciv yüklü bir görünümü ifade ettiğinden modern okuyucular için zorlu bir yorumlamaya neden olur.


Oyunun ‘kadının erkeğin ihtişamı olduğu’ şeklindeki İncil kaynaklı fikrini yeniden doğrulayan temaları Katherina’nın monologu üzerinden verilir: “huysuz bir kadın suyu bulanmış çeşmeye benzer. Kararmış, çamurlanmış, hastalanmış ve uzaklaşmıştır iştah uyandırmaktan”... Bu noktada Kate’in aslen patlamaya hazır doğası ile kusurlu, çirkin ve arzulanamaz bir yoğunlukla karşılaştırılması hususunda dönüşümü, ya ataerkil bir zihniyetin başarılı beyin yıkama çabalarının bir sonucu ya da kocasının ehlileştirme stratejilerine yönelen sahte bir tepki gibi algılanır.



Kate’in dönüşümü, rönesans kadınlarının ezilmiş kaderine öykünür: “Kadınların basitlikleri utanç içinde bırakıyor beni. Barış için diz çökecekleri yerde hır çıkarmları, hizmet edip, sevgi gösterip söz dinleyecekleri yerde bağımsızlık isteyip iktidar peşine düşmeleri ayıp değil mi?”(Hırçın Kız, syf 84) ve kendisinden üstün gördüğü kocasına karşı beklenen itaatkar tavrını yineler. Tyler’ın benimsediği modern dönüşüm ise, rahatsız edici biçimde oyunun cinsiyetçi samimiyetini anımsatır; yine de Kate sadece babasına fayda getirecek olan -ancak eşiti olan bir adamı sevmekle aynı kapıya çıkan -teklifi kabul etmeyi seçtiğinde, okuyucuya modern romantizm kavramını bahşeder.


Kate nihayetinde güçlü iradesinden feragat eder ve Tyler’ın anlatıya yüklediği anti-feminist düşünceleri korur. Yazar bu noktada okuyucunun, karakterin gelişimini, kendisinin de bütünüyle amaçsız bulduğu bir hayatın boşluklarını doldurmaya yönelik bir fırsat olarak algılamaya meyilli tepkisini onaylar: “Ben senin söylediğin gibi ‘kendimden vazgeçmiyorum’, ben sadece Pyotr’u kendi ülkeme davet ediyorum. İkimizin de kendimiz olabileceği bir ülkede ona da bir ayırıyorum.” Tyler, Kate’in incelikli başkalaşımını, bir adamın kendisini ‘ehlileştirmesi’ ne olan ihtiyaçtan ziyade, diğer insanların duygularının dikkkate değer olduğuna dair farkındalığı üzerinden sunar. Sonsöz ile birlikte, sonucun sembolizmi, müşterek bir tolerans üzerine kurulur. Hem eksantrisite ve zorluk, hem de dil ve yaşam tarzı komplikasyonları taşıyan ilişkileri modernize eder. Komedi gelenekleri Tyler’ın Kate’e uygun gördüğü zekice diyaloglar ve keskin dilli yorumlarla adeta paramparça edilir; yine de karakterin kişisel farkındalığa ulaşma yolunda geçirdiği dönüşümle çağrışımcı bir katarsis kaçınılmazdır.


Sirke Kız, Anne Tyler, Çeviri: Sinem Bozkurt, Doğan Egmont Yayıncılık, 2016, 206 sayfa.



bottom of page